Kayıtlar

İsa'yı Anlamak; "Tanrı'nın Krallığı" fikri, Roma'nın ve Yahudi Meclisi'nin otoritesine bir meydan okuma mıydı ?

Resim
İsa'yı Anlamak; "Tanrı'nın Krallığı" fikri, Roma'nın ve Yahudi Meclisi'nin otoritesine bir meydan okuma mıydı ? GİRİŞ: O dönemlerde; pagan ve politeist (çok tanrılı) inanç sistemlerinin ve inanışlarının benimsendiği Roma kültüründe Yahudiler, kendilerine özgü sahip oldukları sosyal ve dini değerleriyle bir azınlık-diaspora olarak yaşamaktaydı. Sosyo-Ekonomik açıdan iyi durumda olan Yahudiler -ki bu grubun başında Sanhedrin (Yahudi Meclisi) üyeleri geliyor- dönemin siyasi yönetimi ile iyi ilişkiler içerisindeydi. Yahudiler, diğer taraftan, kısmi bir özerkliğe ve çeşitli ayrıcalıklara da sahipti. Örneğin; kurmuş oldukları Yahudiler Meclisi'ni tam bağımsız ve özgür bir şekilde olmasa da, yönetebilmekteydiler... Bu kurul ve kurul lideri Başkahin, dini tüm konularda karar verme, Tanrı'nın hükümlerini uygulama ve tapınak sınırları içerisinde olmak koşuluyla, insanları alı koyma ve tutuklama yetkisine bile sahipti. Sanhedrin üyeleri gibi üst tebaa/sınıfta bul...

İsa Geleli Çok Oldu...!

Resim
"Kudüs'ün ordular tarafından kuşatıldığını görünce bilin ki, kentin yıkılacağı zaman yaklaşmıştır." (Luka İncili / 21 / 20) ''Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak...'' şeklinde dini-politik bir anlamı haiz bir deyim oluşmuş durumda, yıllardır söylenen... Yani; Tanrı'nın krallığını kuracak ve insanları ebedi kurtuluşa kavuşturacak İsa'nın, Hristiyan alemi veya geniş bir kesimi tarafından ikinci gelişi beklenmekte. Dolayısıyla bunun için, gelişin habercisi olan dünyevi ve kozmik ölçekteki bazı olayların yaşanması, bunun için de uygun iklimin ve zeminin oluşması/oluşturulması gerekiyor (!)  Ağır basan hipoteze göre; dünyadaki bazı kesimler, ilgili coğrafyalarda dünyevi belirtilerin yaşanması ve İsa'nın gelişini hızlandırmak için kolları sıvamış durumda. Tanrı'yı Kıyamete Zorlamak olgusu ve fenomeninin izlerine, Hristiyan kutsal metinlerinin bir bölümünde, Petrus'un İkinci Mektubu'nda da rastlıyoruz; ilgili pasaj şöyle: ''Rab'bin ...

Ezbere Dayalı Eğitim ve Enflasyon...

Çokça sevdiğim ve saydığım sevgili akrabam, Kerim Abi'ye (Kerim Büyük) yazdığım kısa mektubum... Mektup; hadis ezberciliği, ezbere dayalı eğitim sistemi, İslâm bilim tarihi, bilimsel kültür, Ortadoğu, Anadolu ve bu topraklara has sosyal sorunlara dair...  Hz. Muhammed: "İki tür tamahkâr insan vardır; birincisi dünya malına tamah eden, diğeri ise bilgiye tamah edendir." Diyor.  Bu hadis ezberleyenler, kaç tane daha hadis ezberleyecek...?! Ben şunu sormak isterim, koca İslâm alemine... Ve özellikle Türkiye'deki köşe başlarını tutanlara... Diyanet İşleri Başkanı, sayın Erbaş'ın, Pendik gezisindeki konuşmasında vurguladığı o entelektüel ve bilimsel iklim/kültür bir zamanlar vardı bu topraklarda... Aynı topraklar niye mahsül ve ürün veremiyor artık...? Bu birinci sorum.  İkinci sorum da şu: İslâm bilim tarihinde İslâm'ın altın çağı olarak bilinen dönemde yaşamış ve yere göğe sığdıramadığımız o büyük allâmeler, bugün aynı topraklarda yaşasalardı, geçmişteki gibi üre...

Cemal Amca'ya Mektup...

Resim
Herkese selâm. Saygı değer akrabam, sevgili, Cemal amcaya (Cemal Yanık) yazdığım mektubum... İslâm alemi/medeniyeti neden geri kaldı ? Sorusu üzerine küçük bir değerlendirme... Cemal amca merhaba, sevgiler... Sizi belki de şaşırtabilecek bir kaç şey söylemek isterim. Yukarıda isimleri zikredilen alimlerden bazıları, dini ve felsefî bir terminolojiyle konuşursak ateist veya deisttir... Ateist derken; bir yaratıcının veya yaratanın varlığının inkâr edilmesinden bahsetmiyorum; Ateizmin varyasyonları ve türleri var çünkü... Örnek verelim; yukarıda ismi zikredilen alimlerden, Farabi, deisttir... Düşünceleri ve yazıp-çizdikleri ateist ve deist çizgidedir...  Bu dev isimlerden bazıları ateist gibi görünse de, bir yaratanın/yaratıcının varlığına sadece inanmakla kalmayıp aynı zamanda aklî/felsefî düşünme yöntemleri ile kanıtlamaya çalışmaktadır. Yani ateist olabilirler; fakat Tanrı/yaratıcı tasavvurları ve anlayışları farklıdır... Bu tür adamların zihin dünyasında antropomorfik...

Yeni Ahit Çelişkileri; 2 Örnek...

Resim
Hristiyan Kutsal Metinlerdeki Çelişkiler; 1.Örnek... Hristiyan kutsal metinlere göre İsa'nın, ölüp dirildikten sonra, 40 gün kadar insanlar arasında vaazlar verdiğini biliyoruz. Bu 40 gün sonunda İsa, öğrencilerine çeşitli ilahi telkinlerde bulunduktan sonra, tekrar geri gelmek üzere onlardan ayrılıp göğe alındığını da okuyoruz. İsa'nın bu geri dönüşü esnasında; hangi olay ve hadiselerin gerçekleşeceğini; bu geri dönüşün belirtileri ve habercisi niteliğini haiz ne tür gelişmelerin ortaya çıkacağını, yine Hristiyan kutsal metinlerden öğrenebiliyoruz. Bu metinlerden biri, Pavlus'un M.S. 50'lilerde (İsa'dan 20 yıl sonra) Selaniklilere yazdığı birinci mektubudur. ''Rab'bin (İsa'nın) kendisi, bir emir çağrısıyla, baş meleğin seslenmesiyle ve Tanrı'nın borazanıyla gökten inecek. Önce Mesih'e ait ölüler (geçmişte ona inanmış, fakat hayatta olmayanlar) dirilecek. Ondan sonra biz yaşamakta olanlar, diri kalmış olanlar, onlarla (dirilenlerle) birlik...

Necmettin Erbakan ve Evrim Teorisi

Türk siyasal kültürünün ihyası ve sağaltımı konusunda; aziz Türk milletine sunmak ve teklif etmek istediğim reçetelerin bir diğeri de, "entelektüel siyasi figürler" yetiştirmektir. Özellikle başkanlık, bakanlık ve devlet başkanlığı gibi üst düzey makam ve mevkilerle buluşturacağımız isimlerin, bu kriteri karşılaması gerektiğini düşünüyorum.  Hatırlarsanız; Necmettin Erbakan'la, bu siyasal iklim ve hava kısmen tesis edilebilmişti. Kendisi başarılı bir makine mühendisi olarak yıllarca Almanya'da hizmetlerde bulunmuş; sonrasında memleketine dönmüş ve bu sefer ülkesi için ter dökmüştü. Hatta kendisinin, kürsülerde "Evrim Teorisi" hakkında konuşma yaptığı görüntüleri bile var. Bugün, hiçbir siyasi liderde, bu bilimsel dil, üslup ve farkındalığı göremiyoruz (!)  Doğanın/tabiatın kendisi bile homojen (tek tip) değil, heterojen (çeşitlilik arz eden) bir yapıdadır. Örneğin, bitkiler alemine bakıyoruz; 1 tane çicek türü yok... Lalesi var, gülü var, menekşesi var, ork...

Yeni Model Önerisi

Siyasi seçimlerin kazananı ve kaybedeni olmaz... Olmamalı... Bu tür siyasi tatlı rekabetlerin olduğu zamanlarda; "1 numara ve şampiyon olamadığı için" hiç kimse: "Ben küstüm, oynamıyorum" dememeli; Siyasi rakibi; ezeli ve ebedi dostuna karşı kin, nefret ve sevgisizlik beslememeli. Bu tür durum ve atmosferde; ülke ve toplum olarak son derece sakin, profesyonel ve mutedil kalabilmeliyiz. Bunu siyasi bir kültür ve sistem haline getirebilmeliyiz. Spordaki şiddet ve nefret dilini; fanatizm ve holiganizmi devlet işlerine karıştırmamalıyız.  Siyasi seçimlerin bir bayram havasında geçmesini teklif ediyorum. Curcuna ve cümbüşün olmadığı; kimsenin kimseyi kırıp-üzmediği; aklî selimin ve sağ duyunun hakim olduğu bir siyasi/toplumsal iklim inşa edebiliriz, diye düşünüyorum. Vatandaş, hizmette bulunacak olan siyasilere, bağımsızlara ve kurmaylarına Türkiye Cumhuriyeti'ne ve bu devletin geleceğine hizmetlerde bulunmaları için görev ve yetki veriyor.  Bu dönemlerde tek bir özn...