Big Bang (Evren)'den Önce Ne Vardı ?


Sevgili dostlar merhaba. Bugün; sosyal medyada karşıma çıkan bir video üzerine, bu yazıyı kaleme almak istedim. Videoda, Evren ve öncesi tartışılıyordu. Bu konu, benim de son bir kaç gündür hakkında okumalar yaptığım ve aynı zamanda din felsefesi alanına da giren bir mesele olduğundan, konu ilgimi çekti ve okumalarım sırasında büyük bir keyifle öğrenmeye çalıştığım bilgileri, mümkün olduğunca basit bir şekilde anlatarak sizlerle de paylaşma arzusu zihnimde hasıl oldu, iyi okumalar diliyorum. 

En son söylenecek sözü şimdi söyleyerek kısa bir girizgah yapmayı; sonrasında ise, meseleyi tüm detaylarıyla irdelemeyi ve tartışmayı planlıyorum. ''Evren öncesi veya Evren'in olmadığı an/dönem" gibi ifade ve tümceler, mevcut veriler ışığında bilimsel durmuyor. Şöyle ki: insanlık olarak biliyoruz ki; Evren'in en erken dönemine gitmek istediğimizde, Evren'in, oluşmaya başladığı andan, en fazla 10^-43 (on üzeri eksi kırk üç) saniye kadar öncesine gidebiliyoruz. Bu süre, nano ölçekte çok çok çok kısa bir süre... 

Bu şu demek aynı zamanda; 43 tane 10 sayısını yan yana yazıp ve çarpıp... Çıkan sonucu da 1'e bölmek demek... Bu sayıların sadece 15 tanesini yan yana getirip çarpabildim; fazlasına analitik becerim müsaade etmedi, efendim. 15 tane 10'u yan yana getirip çarptığımda 1.000.000.000.000.000 (1 Katrilyon) Sonucunu elde ettim. Daha sonra bu sayıyı 1'e böldüğümde ise, 0,000000000000001 değerini buldum. Demek ki, 43 tanesini birden çarpacak olsaydım; çıkan sonucun ihtiva edeceği bol sıfırdan dolayı yazı görünmeyecekti, herhalde... İşte buna; yani yukarıda hesaplamaya çalıştığımız süreye "Plank Duvarı" deniliyor. Mevcut bilimsel imkânlarla bu sınırı aşamıyor, daha da geriye gidemiyoruz. Evren öncesine ve Evren'in olmadığı ana/döneme dair bilimsel bir bilgiye sahip olabilmek için, öncelikle bu sınırı aşmamız gerekiyor. 


Evren'in Niteliği


Şuanda elde edebildiğimiz bilimsel veriler, içinde bulunduğumuz Evren'e (zamana ve mekâna) tâbi olan fiziksel yasalar sayesinde mümkün oldu. Zaman ve mekân, Evren'in var olmasıyla varlık kazandığına göre, ki, Einstein da Evren'i ''Uzay-Zaman'' olarak 4 boyutlu tarif eder; En, boy ve derinlik olmak üzere 3 boyut/uzama sahip Uzay... ve zaman... Dolayısyla Evren, zamansal ve mekânsaldır... Evren'in olmadığı bir anda, zaman ve mekândan da söz edilemeyeceği için, zamana ve mekâna tâbi olan fizik yasalarıyla, zamansal ve mekânsal olmayan bir an veya dönem hakkında bilimsel bir bilgiye ulaşamayız. Nitekim, Stephen Hawking de, Plank Duvarı'nı, her şeyin (Uzay, zaman, madde ve fizik yasalarının) anlamını yitirdiği an olarak tarif eder. Evren'in başlangıcını, fiziğin de başladığı yer olan buradan başlatır. Hawking'e göre, Plank Duvarı'ndan öncesi, mevcut kısıtlı bilimsel yeteneklerimizle hakkında net bir bilgi ve fikir sahibi olamayacağımız giz bir yapıdır. 


Evren Öncesine Dair Hipotezler 


1:) Kuantum Çekim Modeli


"Evren'den önce ne vardı ?" Sorusuna cevaben; ortaya atılan 3 farklı "hipotez" ve argüman bulunuyor. Bu arada şunu da hatırlatmak gerekiyor ki, hipotez, doğruluğu veya yanlışlığı henüz kanıtlanmamış olgu demektir. Birincisi; yukarıda bahsettiğim ve Stephen Hawking'le de özdeşleşmiş olan "Kuantum Çekim Modeli'dir..." Model özetle şunu söylüyor; Plank Duvarı'ndan öncesine dair bilgi sahibi olmamıza, mevcut bilimsel imkânlarımız; yetenek ve becerilerimiz müsaade etmiyor. Plank Eşiği'nde tüm fiziksel fenomenler anlamını yitirdiğinden, öncesini de bilemeyiz, diyor. Ayrıca Hawking, ''Evren'in var oluş şekli ve erken/bebeklik dönemine dair bilebildiklerimiz, bir Tanrı'nın varlığını gerektirmez'' minvalindeki tümcelerini sarfederken, bilimsel/matematiksel bir yorumda bulunuyor. Tanrı hakkında da bilimsel bir veriye sahip olabilme
miz için, Plank Duvarı'nı aşabilmeliyiz. Aşamadığımız için, Evren'in öncesine dair bilimsel bir veriye sahip değiliz, bu yüzden, Tanrı hakkında bilimsel öngörülerde bulunamayız, diyor. Bu noktada ancak, felsefî ve metafiziksel bir değerlendirmede bulunulabilir, diyor, ben böyle anlıyorum. 


2:) Standart Büyük Patlama Modeli


İkinci hipotez ise, "Standart Büyük Patlama" denilen bir model... Bu modelin çıkış noktası, İslâm bilim ve felsefe tarihinde ''Kelamcılar'' (İslami düşünce sistemine sahip olan teist bilim insanları) olarak ifade edilen bazı Müslüman âlimlerin ortaya koyduğu "Hudus" deliline; yani Evren'in sonradan Tanrı tarafından yaratıldığı yönündeki argümana dayanıyor. Bu model de özetle şunu söylüyor; Ezelî ve ebedî olan Tanrı'ydı. Tanrı'nın ontolojik/varoluşsal serüveni iki aşamadan oluşmaktaydı; önce zaman ve mekândan münezzeh, arı ve uzaktı. Sonrasında ise; zamansız ve mekânsız bir niteliği haizken, Evren'i yaratmaya karar vermesiyle birlikte, zamansal ve mekânsal bir hüviyet kazanmış; metafizik/fizikötesi bir özelliğe sahipken fizikî/maddî bir nitelik kazanmaya başlamıştır. Zamansızlık ve mekânsızlıktan, maddî alem(d)e kendi iradesiyle hulul etmiş, vücut bulmuş, enkarne olmuştur...


Tanrı'nın Evrensel/maddî bir özellik kazanmasını; "Enerjinin korunumu yasası" özelinde, bir tür form değişikliği olarak okumak ve görmek mümkün, diye düşünüyorum. Şunu biliyoruz ki; enerji, hiç bir zaman yok olmaz; sadece değişir ve dönüşür. Örneğin, kinetik/hareket enerjisi tükendiğinde, yerini ısı enerjisine bıraktığı durumlara şahit olabilmekteyiz. Buna bir örnek verelim; eskiden bazı öğretmenler, tahtada bölme işlemini yapamadığı için öğrencileri cezalandırır; öğrencinin kulak memesini ezer-büzer, şekilden şekle sokar ve sanatsal/estetik denemelerini çocukların kulak memeleri üzerinde tamamladıktan sonra, bununla da yetinmez; adeta aldatılan öfkeli bir kadının sevgilisine yaptığı gibi, bir de okkalı bir tokat patlatırdı. 7 ile 13'ü çarpamadığı için dayak yiyen çocuk var mıdır hala, bilmiyorum. Sözde öğretmenimizin tokat atmak için elini kaldırması ve öğrencinin yanağına doğru yönlendirmesi, kinetik/hareket enerjisinin oluşmasına neden oluyor. Avuç içinin öğrencinin o minnoş yanağıyla buluştuğu noktada ve anda ise, kinetik enerji kayboluyor ve varlığını ısı enerjisi olarak sürdürüyor. Tokattan sonra öğrencinin yanağının Ramazan pidesi gibi ısınmasının sebebi de bu. Peki, aynı zamanda yanak neden kızarmaktadır ? Yanak ısındığı zaman, bağışıklık sistemi, vücudun ısı dengesini tekrar sağlamak ve yanak bölgesini soğutmak için kılcal damarları genişletmek suretiyle o bölgeye daha çok kan göndermeye başlıyor. Olay mahalline hızlı bir şekilde intikal eden fazla kan, minik yavrumuzun yüzünü adeta pancara çeviriyor.


Konuya tekrar dönecek olursak; meseleye ve son tartıştığımız modele dair yaptığım bu son değerlendirmeleri bir yorum ve hipotez olarak ele almak gerekir. İfadelerimin doğruluğu ve yanlışlığı hakkında kesin bir yargıda bulunamayız. Diğer taraftan ve diğer bir deyişle; bu model aslında şunu da ifade etmektedir; Big Bang aslında, bir yaratım/yaratma/yaratılış değil, kozmik/makro alemde gerçekleşen bir tür değişim ve dönüşümdür. 


3:) Kuantum Devinimleri


Evrenden önce ne vardı ve Evren'i oluşturan mekanizmanın tam olarak ne olduğu gibi meselelere getirilen açıklamaların sonuncusu, ki benim de çok sıcak baktığım bir modeldir, "Kuantum Devinimleri Modelidir..." diğer adıyla, "Boşluk Devinimleri..." Bu model de özet olarak şunu söylüyor: Evren (Uzay-Zaman) var olmadan önce, şuan hakkında çok fazla fikir ve bilgi sahibi olamadığımız "başka bir Uzay-Zaman" zaten vardı. Bu tür bir Evren/Yapı, aynı zamanda Kuantum Alanı veya Vakum olarak ifade ediliyor. Vakum'un, "sanal parçacıklar" adı verilen fiziksel parçacıkların, çok çok kısa süre aralıklarla var olup-yok olduğu; tabiri caizse, ezoterik/gizemli yoğun bir enerji okyanusu olduğu öngörülüyor. Sanal parçacıkların anlık olarak var olup-yok olmasını sağlayan mekanizma ise, "Kuantum Devinimleri" olarak ifade ediliyor. Yanılmıyorsam; bu tür dalgalanmaların olduğu bir ortamın, matematiksel olarak mümkün olabileceği belirtilmekte. 


Bu model ile ortaya koyulmak istenen düşünce şudur: "Acaba bizim Evrenimiz, çok çok kısa süre aralıklarla var olup-yok olan bu fiziksel sanal parçacıklardan sadece bir tanesi miydi de, var olduğu vakit çeşitli fiziksel nedenlerden dolayı yok olmadı ve varlığını astronomik/devasa enerji ve hızlarla büyüyerek günümüze kadar, yaklaşık 14 milyar yıl boyunca sürdürdü ? Bu model ayrıca, şöyle bir çıkarımda bulunmamıza da neden oluyor; ''Acaba bizim evrenimiz, ezeli ve ebedi olan bir sistemin/bütünün; diğer bir deyişle; antikite dönemi filozofu, Heraklitos'un Logos'unun ve sürekli yanıp gitmekte olduğunu söylediği 'ateşinin' varlığa getirdiği sayısız evrenlerden sadece bir tanesi midir ?'' 


Sonuç


Sonucu; ''Neden böyle bir yazı kaleme almak istedim ?'' sorusuna vereceğim cevaplar ve getireceğim bir takım açıklamalar üzerinden herhalde bir yere bağlayabilirim, diye düşünüyorum. Öncelikle, bilim okur-yazarı olmaktan keyif alıyorum :) Birinci cevabım bu olabilir. Bunu, diğer taraftan şöyle de kodlayabilirim; Merak... Merak duygusunu da biraz açacak olsam; içinde yaşadığımız bu koca devranı, doğayı, hayatı/yaşamı ve insanı; kısaca varlık alemini anlama ve anlamlandırma isteği ve arzusu olarak tarif ederdim, herhalde... Merak duygumuza, sosyal yaşamımızda küçük detaylarda bile şahit olmak mümkün. Örneğin, yarım ekmek kokoreç yerken bile; veya tavuk döner... İlk ısırığı almadan önce, ekmeği hafifçe aralar, istem dışı içini kontrol etme ihtiyacı hissederiz. En azından, benim gibi titiz insanlar böyle yapar :) 


Dolayısıyla; içinde yaşadığımız tabiat da, aslında, bol domatesli yarım ekmek kokoreç gibidir, bana göre, ekmeği usulca aralayıp zaman zaman içini kontrol ettiğimiz... Fakat; kokoreçin yanına ayran da söyleyip büyük bir iştahla masaya kurulduğumuzda; kokoreçin kim tarafından hazırlandığını ve servis edilmek üzere garsona verileceğini hiç bir zaman bilmeyiz. Bunu belki de, hiç bir zaman bilemeyeceğiz. Bildiğimiz vakit, herhalde o zaman, ne döner döner olur, ne de ekmek ekmek... Hal böyleyken, bunun üstüne iyi demlenmiş tavşan kanı bir Rize çayı değil de, herhalde soğuk bir su iyi gider... Ben gider...





Yorumlar

  1. Tebrikler, sizi bu yazıyla keşfettim fakat çok güzel bir yazı olduğunu belirtmeliyim. Emeğinize sağlık. Einstein der ya, bir şeyi basit anlatamıyorsan anlamamışsın demektir. Sizinki bunun tam aksine güzel bir örnek. Basit ve net, güzel metaforlarla anlatmışsınız. Sadece naçizane okuma listesi, kaynak paylaşımı da yaparsanız hem konu hakkında kendi başına bir şeyler okumak, izlemek isteyen insanlara güzellik ve paylaşım yapmış olurdunuz ve böylece belki daha aktif konuşmalar da yapılırdı konuyla ilgili. Çocuk merakını bırakmamak dileğiyle. Gecenin üçünde kokoreç yiyordum bundan 6 saat önce, eşzamanlılık o ki bu sabaha yazınızla uyandım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum. Doğru, aslında haklısınız, kaynak belirtmeliydim. Yazı akademik bir dil ve üsluba sahip olmadığı için, kaynak göstermeye gerek duymamış olabilir, o anki ruh halim... Bir de malumunuz; artık günümüzde bilgiye ve açık kaynaklara ulaşmak, artık çok çok kolay, onun da etkisi olabilir.

      Bu yazı için faydalandığım kaynakları paylaşmak isterim. Bu yazıyı, din felsefesi alanında yazılan akademik makalelerden derlediğim bilgiler ile kaleme aldım.

      Bu makale dizisini buradan indirebilirsiniz:

      https://disk.yandex.com.tr/d/2izStdkCMiGc8Q

      Konuyla ilgili sayfamdaki şu yazıya da bakılabilir:

      Farabi ve İbn Miskeveyh'te Tanrı (İlk Neden), Madde ve Canlılığın Oluşumu...

      Dini ve felsefi konularda Yunan ve İslam filozoflarına (Özellikle Meşşai ekolü) bakmanızı hararetle tavsiye edebilirim. Zira, modern dönemin düşünürlerini de etkilemiş gruplar bunlar. Bilim ve felsefe tarihinde; daha orijinal ve özgün bulduğum için, ilk ve orta çağa önem veriyorum.

      Okuma listesi olarak size ne sunarsam sunayım, eksik ve gedik olacaktır. Benim tavsiyem, ne bulursanız okuyun :) Çocuk kitabı da okuyunuz; din, bilim, felsefe de... Ben öyle yapıyorum :) Çok yönlü/multidisipliner okumalar yapmanızı önerebilirim. Doğaya, tabiata, Evren'e ve insana dair merak duygunuz, araştırmacı-eleştirel-sorgulayıcı yönünüz, hakikate olan düşkünlüğünüz ve anlam arayışınız sizi doğru kaynaklara ulaştıracaktır.

      Fakat; bu süreç aynı zamanda sancılı bir süreç; yolun başındaysanız ve ''yola çıkma'' niyetindeyseniz, çok da tavsiye etmem :) Çünkü, farklı bir dünyaya yelken açmış oluyorsunuz, sonrasında geri (eskiye) dönüş de pek mümkün olmayabiliyor.
























      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Marshall-Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Likidite Tuzağı Nedir

ABBASİLER DÖNEMİNDE KÜLTÜR, SANAT VE (B)İLİM