Rum Suresi'ne Tarihsel Bir Bakış...


''Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar, yenilgilerinden sonra bir kaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de sonra da emir Allah'ındır. O gün Allah'ın, Rumlara zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir.'' (Kur'an / 30 / 2-5)

Kur'an'da geçmekte olan bu ayetler, Rum suresinin 2 ila 5'inci ayetleridir. Rum suresi, mekki bir sure olup toplam 60 ayettir. Önceki asırlarda İslam aleminde otorite olarak kabul edilen iki Endülüs alimi ve müfessiri Kurtubi ve İbni Atiyye, surenin mekki bir sure olduğu (611-622 yılları arasında nazil olduğu) konusunda hemfikirdir. Bir diğer görüşe göre ise surenin 1-26 arası ayetleri, nübüvvetin/peygamberliğin altıncı (616) yılında nazil olmuştur. Rum suresini kısaca şöyle bir tanıttıktan sonra, yazının konusunun ne olduğu ile ilgili bir kaç şey söyleyelim: İlgili ayetlere baktığımız zaman, bu ayetlerin, surenin adından da anlaşılacağı üzere tarihi bir olaya/meseleye işaret ettiğini görmekteyiz. Söz konusu ayetlerde, ''Rumlar'' ifadesiyle kastedilen Bizans İmparatorluğu; diğer bir deyişle, Doğu Roma İmparatorluğu ile Pers İmparatorluğu (Sasaniler-İranlılar) arasında uzun bir dönem süren savaşların, özellikle 611-622 yılları arası zaman diliminde meydana gelen kısmı anlatılmaktadır. Bu yazının amacı, Kur'an'da geçen bu iki devlet arasındaki mücadelelerin ilgili zaman dilimindeki akıbeti ve sonuçlarının, insanlığın tarih kitaplarına düşmüş olduğu notlar ile uyumlu olup olmadığını ortaya koymaya çalışmak olacaktır.

Öncelikle şunu vurgulamak ve bilmeyenler için tekrar etmek gerekir ki, bir surenin ''mekki bir sure olması'' ifadesi, o surenin mutlak olarak 611-622 yılları arasında Mekke'de nazil olduğu anlamına gelir. Son peygamber olan Hz. Muhammed'in, elçilik görevine başladığı tarih, Miladi 611 yılıdır. Yine miladi takvime göre kendisi, 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç etmiştir. Sonuç olarak 611-622 yılları arasında nazil olan sureler, Mekki sureler olarak ifade edilmektedir.

Rum kelimesi, Araplar tarafından Yunanlar, Slavlar ve Latin asıllı Romalılardan oluşan halkları ifade etmek için kullanılmaktadır. İlgili ayetlerde geçen ''Rum'' ifadesiyle ise, daha çok Bizans İmparatorluğu olarak ifade edilen ancak, telaffuz edilmesi halinde daha doğru ve isabetli olan Doğu Roma İmparatorluğu kastedilmektedir. Dördüncü yüzyılın sonlarında Roma imparatorunun Hristiyanlığı tercih etmesi, Sasaniler (Persler-Eski İran) arasında yaşayan Hristiyanların, Romalılara sempati duymasına, Persleri ise sevimsiz görmelerine neden olmuştur. MÖ 92 yılında başlayan ve yaklaşık 700 yıl süren iki devlet arasındaki bu didişme, MS 7. yüzyılın başlarında (601-619 arası) Hristiyan Romalıların aleyhine cereyan etmekteydi. Hz. Muhammed'in yaşadığı döneme de denk gelen ve İranlılar lehine gelişmekte olan bu askeri hadiselerin ilki olarak babasının yerine İran tahtına çıkarılan II.Hüsrev'in (Hüsrev Perviz), 601'de Bizanslılara karşı olan savaşı ve zaferi gösterilebilir. Aynı dönemde, Mezopotamya'ya (Filistin, Suriye, Mısır ve Irak'ın bir bölümüne) ve Anadolu topraklarına hakim olan Bizanslılar ise siyasi, ekonomik ve askeri anlamda gerilemekte, adeta yaralı bir arslan gibi sırtlanların ısırık darbelerine maruz kalmaktaydı. Doğuda İranlıların, Balkanlar'da ise Slav ve Avar istilalarının neden olduğu bu sıkıntılı ve çöküş sürecine daha fazla sabredemeyen halk ve diğer siyasi unsurlar tepkiler göstermiş, isyan etmişlerdir. Dönemin imparatoru, Phokas'a karşı İsyan eden ve ayaklananlardan biri de Kartaca bölgesi valisi Herakliyustur. Herakliyus, adaşı olan oğlu Herakliyus'u, Kuzey Afrika Birlikleri'nden oluşan bir filonun başına geçirerek 610 yılının 3 Ekim günü İstanbul'a göndermiş, tahta çıkmasını sağlamıştır.


Rumlara nefes aldırmayan Sasaniler, 611'de Anadolu toprağı Antakyayı, 613'te Suriye'deki Dımaşk'ı (Şam), 614'de Kudüs'ü ve 619'da Mısır'ı ele geçirmiş, Romalılara darbe üstüne darbe vurmuştur. Mecusi (ateşperest) olarak da ifade edilen Perslerin fethettikleri Kudüs, o dönemde Müslümanların kıblesi durumundaydı. Belirtmekte yarar var; Müslümanların kıblesi ilk olarak Mescidi Aksa (Kudüs) idi. Yeni kıblenin 622 yılından -hicretten- sonra Mescidi Haram (Kabe) olarak değiştiğini, medeni bir sure olan Bakara suresi, 144. ayetten anlıyoruz: ''Ey Muhammed ! biz senin çok defa yüzünü göğe doğru çevirip durduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. (Merak etme) elbette seni, hoşnut olacağın kıbleye çevireceğiz.'' (Kur'an / 2 / 144)  İlgili ayetin tefsiri ise şöyledir: Hz Peygamber, uzun yıllar, namazları sırasında Kudüs'e doğru yöneliyor, fakat aklı ve gönlü sürekli Mekke'de, Kabe'de bulunuyordu. Bir ikindi namazı sırasında Allah, kendisine artık Kabe'ye doğru yönelmesini emretti. Günümüzde, söz konusu vahyin geldiği yerde inşa edilmiş bir mescit vardır. Bu mescit, ''Mescid-i Kıbleteyn'' (çift kıbleli camii) olarak ifade edilmektedir.

O dönemlerde İranlıların ardı arkası kesilmeyen bu darbeleri ve zaferlerinin haberleri, Mekke toplumuna da ulaşmaktaydı. Bu haberleri alan Mekkeli müşrikler, dindaşlarının (Mecusi-Putperest Perslerin) lehine gelişen bu askeri harekatlardan memnun olmakta, bu durumu ve yaşananları, Müslümanlara karşı psikolojik baskılar oluşturmak ve onları aşağılamak için sürekli dillendirmekteydiler. Müslümanlarla müşrikler arasında cereyan eden bu tarz diyalogların yaşanması üzerine ilgili ayetlerin nazil olduğu, tefsir bilginlerince (Müfessirlerce) izah edilmektedir. ''Rumlar, yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar. Onlar, yenilgilerinden sonra bir kaç yıl içinde galip geleceklerdir. Önce de sonra da emir Allah'ındır. O gün Allah'ın, Rumlara zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir.'' (Kur'an / 30 / 2-5)  Bu ayetlerde geçmekte olan ''bir kaç yıl'' tamlamasındaki ''bir kaç'' ifadesinin Latince görünümü, ''bıd'' şeklinde olup Arap dilinde 3-9 arası bir zaman dilimini ifade etmektedir. (3 ila 9 yıl içinde...)  Dolayısıyla, bu ayetlerin niteliği, geleceğe dönük bir bildirimde bulunmasıdır. Bu ayetlerin indiği dönemde, yukarıda da bahsettiğimiz gibi Bizanslılar, neredeyse geometrik olarak kaybettiği toprakları sonucu toplumsal, ekonomik ve askeri açıdan yıpranmış, kolu kanadı kırılmıştı. Neredeyse yok olma sürecine giren bir devletin, gücüne güç katarak ilerleyen ve her geçen süre devleşen diğer bir devlet karşısında üstün gelebilmesi, onunla rekabet ve mücadele edebilmesi, doğal olarak beşeri bir aklın öngörebileceği bir şey değildir. Beşer tarafından böyle bir öngörüde bulunulsa bile, bu görüş, fantastik bir yapıdan öteye geçemeyecek, yanılma payı ise çok çok yüksek olacaktır.

Bu ayetlerin, peygamberliğin altıncı (616) yılında nazil olduğu bilgisini ve yine ayetlerde geçen ''yakın bir yerde yenilgiye uğratıldılar'' ifadesini göz önünde bulundurduğumuzda, vurgulanan ''Bizans yenilgisi'' bildirimiyle, 613 ve 614 yıllarında -Mekke topraklarına yakın coğrafyalar olan- Suriye'nin Dera ve Busra kentlerinde yapılan ve Romalıların yenilgileriyle neticelenen savaşların; 611'deki Antakya (Anadolu) mağlubiyetinin veya Mısır'ın kaybedildiği (618-619) savaşın kastedildiği yüksek bir ihtimaldir. Ancak, ''Onlar, yenilgilerinden sonra bir kaç (3-9) yıl  içinde galip geleceklerdir.'' ayetini değerlendirdiğimizde ise, bu ifadelerden Antakya mağlubiyetinin kastedilmediğini saptamak mümkün. Çünkü, 611 yılındaki Antakya mağlubiyetinden sonra ayetlerde belirtildiği üzere 3 ila 9 yıl içinde Romalıların herhangi bir zaferi, tarihi bilgiler ışığında söz konusu değildir. Mısır yenilgisinin (618-619) kastedilmiş olma ihtimalini de ortadan kaldırmak gerekiyor; çünkü, söz konusu ayetlerin 616 yılında nazil olduğunu kabul ediyoruz şimdilik. Mısır'ın kaybedilmesine henüz 2 veya 3 yıl var.

Romalıların ilk zaferi, aşağıda da değineceğimiz üzere, 622 yılından itibarendir. Bu da, Antakya mağlubiyetinin yaşandığı 611 yılından, 622 yılına kadar 11 yıl geçtiğini gösterir ki, Kur'an'daki ''bıd'' (3-9 yıl) zaman dilimiyle çelişen bir durum yaratır. Eklemekte fayda var; Bazı kaynaklarda Antakya mağlubiyetinin 611'de değil de 613 yılında olduğu ifade ediliyor. Coğrafi açıdan bir değerlendirme yapıldığında, Antakya mağlubiyetinin 613 yılında olmuş olabileceği ihtimalinin, söz konusu ayetlerdeki sistematiği bozmadığı kanaatindeyimO halde, sonuç olarak, Bizanslıların ilk zaferlerini almaya başladığı 622 yılını baz aldığımızda, söz konusu ayetlerdeki ''Bizans yenilgisi'' vurgusu ile 613-614 yılları savaşları veya Mısır'ın kaybedildiği 618-619 yılları savaşlarının kastedildiğini pek ala söyleyebiliriz. Mısır mağlubiyetini ölçülerimize dahil etmemizin sebebi, daha sonrasında 627 yılında Bizans lehine sonuçlanacak olan Ninova savaşıdır. Bizanslıların galip geldiği ve Persleri tamamen yenilgiye uğrattığı Ninova savaşı, Romalılar için bir zafer olmakla beraber; ayetlerde belirtilen zaman dilimi içinde vuku bulmuş olması sebebiyle de tarih ve Kur'an bilgisi açısından uyumludur. Aşağıda da değineceğimiz konuyu burada vurgulamayı yerinde görüyorum. Söz konusu ayetlerin, 620 yılında indiği yönünde de rivayetler vardır. Dolayısıyla, Kur'an'da bahsi geçen mağlubiyetin, Mısır'ın kaybedilmesi sonucu yaşanan mağlubiyet olduğu da muhtemeldir.

Romalıların, Dera ve Busra yenilgilerinden bir kaç yıl sonra Mısır'ı da kaybettiğini biliyoruz. Fakat, 5 Nisan 622'de, (Dera ve Busra savaşlarından 8-9 yıl sonra) kaybedilen toprakların geri kazanılması için imparator Herakliyus'un, dini bir törenle başkentten ayrılması, önce Anadolu topraklarını daha sonra ise İrminiye bölgesinin Persler'den geri alınması ve sonuç olarak 622 yılının, ibrenin Romalılar lehine dönmeye başladığı yıl olmuş olması da, tarihi belgelere düşülmüş diğer bir nottur. Bu toparlanma sürecine kısaca değinelim: Tabiri caizse enkaz altında bulunan Hristiyan Romalılar, büyük bir inanç ve dirayet örneği göstererek ivedilikle yaralarını sarmaya başladılar. Halkın ve kilisenin desteğiyle askeri ve siyasi kurumlar yeniden yapılandı. Örneğin paralı asker sistemine dayanan ordu yapısı, mülkiyete dayalı ordu yapısına dönüştürüldü; Artık asker olmak isteyen herkes, aynı zamanda arazi ve toprak sahibi oluyordu. Bu tarz yeni uygulamalarla kendine gelen ve güçlenen Romalılar, Mısır topraklarının kaybedildiği dönemde (618-619), kendilerine Balkanlar üzerinden saldıran Avarlar ile bir ateşkes antlaşması yapmış ve böylece Bizanslılar, ordusunun tamamını Avrupa'dan Anadolu'ya kaydırarak uzun süredir içinde bulunduğu savunma pozisyonundan saldırı pozisyonuna geçmiştir. 

Kur'an'daki ilgili ayetler geleceği işaret etmekle birlikte, Bizanslıların bu toparlanma sürecine vurgu yapmaktadır. ''Onlar, yenilgilerinden sonra bir kaç yıl içinde galip geleceklerdir.'' Bu ayette bahsedilen galibiyet ile, 624 yılında İstanbul'un, Sasaniler ve Avarlar ittifakı tarafından kuşatılmasından sonra, Rumların bu kuşatmayı kırması sonucu elde edilen Rum zaferi kastedilmiş olabileceği gibi; Rumların 618-619 yıllarında Mısır'ı kaybettikten 8-9 sene sonra, 627'de Irak'ın antik kenti Ninova'da, Sasanileri (Persler-Eski İran) kesin yenilgiye uğratarak elde ettiği zafer de kastediliyor olabilir. Ancak, üzerinde durduğumuz ayetlerin kronolojisinin, 616 yılı olduğu yönünde bilgiler de vardır. Bu bilgi göz önüne alındığında, ikinci ifade -kesin olmamakla birlikte- sönük kalıyor. Fakat, söz konusu ayetlerin, 620 yılında nazil olduğu yönünde bilgilerin olduğunu da ilave edelim. Rumların, İstanbul kuşatmasına göstermiş olduğu direniş sonucu işgalcileri püskürtmesi, Rumlar lehine bir çeşit zafer idi. Bu direnişin gerçekleştiği 624 yılı, aynı zamanda Müslümanların, Arap Yarımadası'nda Bedir zaferini kazandığı yıldır ve Sasaniler'in Anadolu'ya yaptıkları yeni seferlerin başladığı tarih (615) üzerinden 9 sene geçmiştir.  ''O gün Allah'ın, Rumlara zafer vermesiyle mü'minler sevinecektir.'' ayeti ile bu iki zafer (İstanbul direnişi ve Bedir zaferi) işaret edilmiş olabilir. Buna ek olarak, aynı gün içinde farklı medeniyetlerin elde ettikleri zaferlerin haberini, yine aynı gün içerisinde iki tarafın da öğrenmesi, veya tek tarafın öğrenmesi, o dönemin bilgi ulaştırma imkanlarının yetersiz olduğu gerçeği göz önüne alındığında, pek de mümkün değildir. Geriye tek bir seçenek kalıyor ki, o da, Müslümanların, Rum zaferlerini, gerçekleştikten belki de aylarca sonra öğrenmiş olduklarıdır.




''En alçak yer'' mi ?  ''Yakın bir yer'' mi ?

İlgili ayetlerde geçen ''yakın bir yer'' ifadesi, bazı uzmanlarca ''en alçak yer'' olarak da tercüme ediliyor. İkinci meali tercih edenler, söz konusu iki devlet arasında cereyan eden ve Bizanslıların mağlubiyeti ile sonuçlanan savaşlardan birinin, Lut Gölü çevresinde vuku bulduğunu, söz konusu ayetlerde geçen ''en alçak yer'' ifadesiyle bu coğrafyanın kastedildiğini söylerler. (Lut Gölü Havzası'nın, şuanda dünyada rakımı en düşük coğrafya; -395 m olduğu biliniyor.) Bu grup aynı zamanda, 7.yy'ın sunduğu teknolojik ve bilimsel imkanlar ve dönemin sosyolojik yapısı göz önüne alındığında henüz 20. yy'da tespit edilmiş matematiksel bir buluşun, o dönemde bilinebilmesinin olanaksızlığına haklı olarak vurgu yapmakta ve bu ayetlerin bir beşer sözü değil, Allah'ın sözü olduğunu ifade etmek istemektedirler. Ayetlerde geçen ''en yakın yer'' ile kastedilen ise, Arap Yarımadası'na veya Mekke toplumuna yakın bir yerdir. Peki, Kur'an, gerçekten bilimsel ve coğrafi bir gerçeğe işaret ediyor muydu ? Yoksa, ayette ifade edilmek istenen ''Mekkelilere yakın bir yer'' miydi ?






İsrail-Ürdün arasında bulunan Lut Gölü... (Resim:1)








Bu soruyu cevaplayabilmek için başka ve daha doğru bir soru sormak gerekiyor; Lut Gölü Havza'sı içerisinde Doğu Roma ve Persler arasında bir savaş oldu mu ...?  İki devlet arasında meydana gelen savaşların hangi kentlerde ve tarihlerde olduğunu olabildiğince yukarıda ifade etmeye çalıştık. Eğer tekrar edecek olursak: Doğu Roma, 611'de veya kimi kaynaklara göre 613'te Antakyayı kaybetti (Anadolu toprakları), 613'te Dımaşk'ı (Şam), 614'te Kudüs'ü ve 619'da ise Mısır'ı... 613 veya 614 yılında, iki devlet arasında, Dera ve Busra kentlerinde de savaşlar olmuştur. Bu kentlerin harita üzerindeki konumlarına baktığımızda, kentlerin hem birbirlerine yakın olduklarını, hem Arap Yarımadası'na yakın olduklarını ve ayrıca Suriye sınırları içerisinde olduklarını görmekteyiz. Ayetlerde belirtilen ifadenin ''yakın bir yer'' anlamı verdiğini düşünürsek Mekke'ye yakın olmaları sebebiyle kastedilen coğrafyanın, Dera ve Busra kentleri olduğunu da söyleyebiliriz. (Resim:2-3)








Dera Kenti...(Resim:3)






Busra Kenti... (Resim:2)



                                  
  

     


Yukarıda saydığımız kaybedilen topraklar içerisinde Lut Gölü'ne en yakın bölge Kudüs'tür. O halde, Kur'an'da işaret edilen ve Bizanslıların mağlup olduğu topraklar Kudüs toprakları mıdır ? sorusu gündeme geliyor. Eğer, ayetlerde kastedilen bölge Kudüs ise, burası aynı zamanda rakımı en düşük coğrafya olmalıdır. Ancak, küçük bir araştırma ile buranın rakımını 750 küsür m olarak öğrenmek mümkün. Halbuki, bu değer, yeryüzünün en düşük rakım değeri olan -395'e eşit olmalıydı. Sonuç olarak anlaşılıyor ki, Kur'an'ın işaret ettiği topraklar, her ne kadar bu iki devletin savaştığı topraklar arasında bulunsa da, Lut Gölüne en yakın bölge olma niteliği de taşısa, Kudüs de değildir. Diğer savaşların yaşandığı Busra ve Dera şehirlerinin rakım değerlerinin sırasıyla 850 m, 435 m olduğunu ve bu iki kentin Suriye sınırları içerisinde bulunduğunu da göz önünde bulundurduğumuzda, ''en alçak yer'' ifadesi ile kastedilen coğrafyaların buralar olamayacağını anlamak mümkün. Fakat, ilgili ayetlerde ifade edilmek istenen anlam, ''yakın bir yer'' ise ki, geriye başka bir seçenek kalmıyor gibi... işte, o zaman kastedilenin, Rumların 614 yılında yenilgiye uğradığı Kudüs toprakları veya Dera ile Busra toprakları olduğu söylenebilir. (Resim:4, 5 ve 6)






Dera-Ölü Deniz (Lut Gölü) Arası Uzaklık: 132,22 km'dir. (Resim:4)






Kudüs-Lut Gölü Arası Uzaklık: 35,12 km'dir. (Resim:5)







Busra-Tuz Gölü (Lut Gölü) Arası Uzaklık: 144,61 km'dir. (Resim:6)



Bu arada, ilave etmekte fayda var. Mısır coğrafyası ile ilgili de bir kaç şey söylemek gerekiyor. Çünkü, Rumların 618-619 yıllarında buraları da kaybettiğini yukarıda ifade etmiştik. Mısır'ın, Lut Gölü Havzası'na olan uzaklığı, 783,16 km'dir... Dolayısıyla, ayetlerde ''en alçak yer'' olarak kastedilen bölge, Mısır da olamaz. (Resim:7) Mısır ile ilgili şu anda verdiğimiz bilgiler yazının bütünlüğü açısından kafalarda soru işareti yaratabilir. Bu paragraf, şöyle bir düzeltme ihtiyacı duyuyor: Yukarılarda bahsettiğimiz üzere, ilgili ayetlerin 616 yılında nazil olduğu yönünde de bilgiler vardır. Bu bilgiyi masaya yatırdığımızda, şunu saptamak gerekiyor: Bu ayetler indiği zaman, Mısır mağlubiyeti (618-619) henüz yaşanmamıştı.



Mısır-Lut Gölü Arası Uzaklık: 783,16 km'dir. (Resim:7)




Antakya-Lut Gölü Arası Uzaklık: 542,19 km'dir. (Resim:8)


Son resimde (Resim:8) görüleceği üzere Bizanslıların, 611 veya 613 yıllarında kaybettiği ve aynı zamanda bir Anadolu toprağı olan Antakya'nın, dünyanın en alçak yerine olan uzaklığı... (542,19 km)



Sonuç olarak şunlar söylenebilir:

Doğu Romalılar, Eski İranlılara karşı, Bi'setin/peygamberliğin 611 ila 622 yılları arasına denk düşen zaman diliminde bir çok yenilgi yaşamıştır. İlgili ayetlerde belirtilen yenilginin, tam olarak hangi topraklarda ve ne zaman olduğunu saptamak biraz güç. Ancak, tarihi ve dini kaynakların bildirdiği üzere şunu biliyoruz ki, Rum Suresi, Mekki bir suredir. Yani; Miladi, 611-622 yılları arasında inmiştir/nazil olmuştur. Dolayısıyla, söz konusu ayetlerin, indiği dönemde geleceğe işaret eden bir yapıda olmasını, Rumların 622 yılından itibaren yaşadığı pozitif değişim ve dönüşümü konu edinmesini ve meydana gelen gelişmelerin ve sonuçların Kur'an'daki tarihsel bilgilerle uyum içinde olmasını, bir açıdan önemli ve değerli buluyorum.

Söz konusu iki devlet arasında yapılan savaşlar, ya Anadolu topraklarında cereyan etmiştir, ya da Lut Gölü Havzası'na yakın coğrafyalarda; Mezopotamya... Fakat, Lut Gölü Havzası'nın içerisinde vuku bulmuş herhangi bir savaş, tarihi bilgiler ışığı altında yok gibidir. Bu iki devlet arasında yaşanan son savaş, 12 Aralık 627'de, veya aralığın sonlarına doğru, Irak toprakları içerisinde, beş bin yıllık Nineva (Ninova) antik kentinde meydana gelmiş, Doğu Roma İmparatorluğu'nun kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. İlgili ayetler irdelendiğinde mealin, ''en alçak yerinde'' şeklinde değil de, ''yakın bir yerde'' olarak tercüme edilmesinin daha isabetli olacağı düşüncesindeyim. Konunun daha da aydınlatılabilmesi için uzmanlara, özellikle Müslüman müfessirlere, Arapça dil bilimcilerine ve tarihçilere önemli görev ve sorumlulukların düştüğünü de ayrıca vurgulamak isterim.

İlmimizin artması dileğiyle...




Kaynak:

 Kur'an-ı Kerim

-https://sorularlaislamiyet.com/rum-suresinde-belirtilen-rumlarin-iranlilara-perslere-galibiyeti-kac-yil-sonra-gerceklesmistir
-https://www.ateistforum.org/index.php?/topic/7379-d%C3%BCnyan%C4%B1n-en-al%C3%A7ak-yeri/
-https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/kuranda-bir-bizans-zaferi-ninova-savasi-h283090.html
-https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/R%C3%BBm-suresi/3411/2-6-ayet-tefsiri
-http://www.hzmuhammedingunlugu.com/?p=743


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Marshall-Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Likidite Tuzağı Nedir

ABBASİLER DÖNEMİNDE KÜLTÜR, SANAT VE (B)İLİM