ABBASİLER DÖNEMİNDE KÜLTÜR, SANAT VE (B)İLİM

Okullarda tarih derslerinde "Abbasiler" konusu işlenir. Fakat, Abbasiler'le ilgili belki de en değerli sayılabilecek bilgiler anlatılmaz ve konu sadece askeri-politik bir tandansta ilerler. Örneğin, "Abbasiler" ifadesinin, Hz. Abbas'ın soyundan gelen halifelerin/devlet başkanlarının tamamı için kullanıldığı anlatılıyor mu bilmiyorum. Veya Hz Abbas'ın, İslam Peygamberi Hz. Muhammed'in en küçük amcası olduğu bilgisi...? Abbasiler, 749 senesinde bir devlet kurana kadar kendilerini Haşimoğulları, Hz. Ali soyundan gelenler ve Ehl-i Beyt olarak ifade etmekteydi. Haşimoğulları ifadesindeki Haşim ismi, Abdulmuttalib'in babasının ismidir. Yani; Hz. Muhammed'in büyük dedesi... 

Kaynaklara göre: Hz. Abbas'ın oğlu olacağı zaman Hz. Muhammed, doğduktan sonra bebeği görmek ister. Bebek doğar, Peygamberimiz kucağına alır ismini Abdullah koyar ve amcasına: "Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında Seffah, Mehdi ve İsa aleyhisselâmla namaz kılan bir kimse bulunacaktır." Der.
Hz. Muhammed'in bu ifadelerinden yaklaşık 100 yıl sonrasına baktığımızda; Seffah'ın (Hz Abbas'ın torununun torunu), Abbasiler'in ilk halifesi olduğunu görüyoruz. [Halifelik süresi:749-754]... Mehdi'nin ise, (Mensur'un oğlu) 3. Halife olduğunu görüyoruz. [Halifelik süresi:775-785]... ben baktığımda ise, mucize görüyorum. Değerli Peygamber, Allah'ın dilemesiyle taşın suyunu da çıkarırdı. Ancak, mucizeleri çok da "taşın altında veya suyunda" aramamak gerekir diye düşünüyorum. Biraz kitap kurcalamak gerekiyor.



750 yılında Emevi devletinin yıkılması ile İslam aleminde hilafet artık Abbasiler'dedir ve İslam medeniyeti en parlak dönemlerinden birini; belkide en verimli, en refah, en üretken ve en zengin çağını yaşamaktadır. Emeviler zamanında fetihler yapılmış, İslam coğrafyası genişlemiş idi. Fetihlerin daha az gerçekleştiği Abbasiler döneminde ise ilerleme, daha çok kültür, sanat, ilim ve bilimsel mecralarda kaydedildi. Bunun sebebi olarak; devlet idarecilerinin, ''ilim, fikir ve sanatta ilerleme olmadıkça zaferin tamamlanamayacağı'' ilkesini benimsemesi olarak gösterilebilir. O zamanlar Bağdat, Basra, Buhara, Küfe, Şam ve Fustat gibi Müslüman topraklar, ilim ve medeniyet merkezleri olup Avrupalı öğrencilere de ev sahipliği yapıyordu.





İslam alimleri, bir taraftan ''nakli ilimler'' olarak ifade edilen tefsir, hadis, fıkıh, kelam ve kıraat; ''alet ilimleri'' denilen edebiyat, nahiv, lügat ve beyan gibi ilmi alanlarda eserler verirken diğer taraftan ''akli ilimler'' yani; bugün pozitif/temel/doğa bilimleri olarak bildiğimiz; Geometri, astronomi, tıb, kimya, coğrafya ve diğer ilgili alanlarda da ihtisas sahibi olmuşlar ve bu alanlarda da üretimler yapmakta geri durmamışlardır. Bu devirdeki kültürel faaliyetlerin başında kitap tasnifleri (derleme ve düzenleme) gelmektedir. Emeviler döneminde tedvin (derleme) ve tasnif (sınıflandırma) edilen ilimler, Abbasiler zamanında kitaplaştırılmıştır. Bu dönemde ayrıca, her bir ilim dalının usul ve metodolojisi ortaya konmuş, devletin birinci asrında büyük İslam alimleri yetişerek tefsir, hadis, fıkıh, tarih, megazi (Hz Muhammed'in biyografisi), dil ve lügat kitapları yazılmış bir çok ilmin temelleri atılmıştır. Bu dönemde camiler, nakli ilimlerin yanısıra akli ilimlerin de öğretildiği ''kültür merkezleri" olmuştur.

Fetih dönemlerinde bir çok yazılı kaynak elde edilince ivedilikle bunların Arapçaya tercüme edilmesi işlemine başlandı. Zaman içerisinde tercüme çalışmaları ilerledikçe Latince, Kıptça, Süryanice, Hintçe (Sankstritçe), Pehlevice (Farsça) ve Arapçanın köklerini oluşturan Nebati dili gibi dillerden Arapçaya birçok eser tercüme edilmiştir. Hipokrat ve Galen'den (Calinos) pek çok tıp kitabı tercüme edilirken; Aristoteles, Batlamyus (Ptolemy) ve Okladis'in fen bilgilerine dair olan eserleri de tercüme, şerh (yeniden yorumlama) ve tenkit edildi. O dönemlerde kültür, medeniyet ve ilim merkezleri olmuş Müslüman topraklar, yabancı  alimleri de cezbetmekteydi. Bunların arasında Hindistan'dan gelenler de vardı. Hintli alimler gelirken birçok kitabı da yanlarında getirdiler. Bu kitaplar daha sonra İranlı alimler tarafından Arapçaya çevrilerek Orta Doğu'nun ilmi hazinesi böylece zenginleştirilmiş oldu.

Mütercimlerin en meşhurları Reyhan el-Biruni, Huneyn bin İshak, Ya'kub bin ishak el Kindi, Sabit bin Kurre ve Ömer bin el Ferruhan et-Taberi'dir. İbn-i Vahşiyye ise Nebati dilinden tıp, kimya ve astronomi kitapları tercüme etmiştir. İslam alimleri, eski Yunan felsefi çalışmalarını da irdelemiş; uzun çalışmalar ve okumalar sonucu bu eserlerde eksiklikler görmüş ve İslami ilke ve prensiplerin merkeze koyulduğu, yeni bir formda, tamamen özgün bir düşünce sisteminin inşa edilmesi gerektiği saptamasına varmış yeni ürünler ortaya koymuşlardır. İmam-ı Muhammed Gazali'nin yazmış olduğu El-Munkızü anid-dalal ve Tehafet-ül Felasife kitapları bu türdeki eserlerin en meşhurlarındandır.

Astronomi ile ilgili eserler tercüme edilmeye başlayınca  eş zamanlı olarak rasathaneler kuruldu. İlmi faaliyetler bizzat halife tarafından maddi ve manevi olarak desteklenmekteydi. Müslüman ilim insanları, coğrafi üretimlerde de bulunmuş bu ilim sayesinde yeryüzü tanınmıştır. Böylece Müslüman tüccarlar, doğuda Çin'e, batı'da Atlas Okyanusu'na, güneyde Afrika'nın en uzak sahil bölgelerine, kuzeyde ise Rusya içlerine kadar gittiler. Kuzey Afrikalı müslümanlar, Avrupalı kaşiflerden çok daha önce Güney Amerika'ya ulaşmışlardır.

Özellikle eski Yunan ve İskenderiye felsefesi gibi farklı kültür ve fikir akımlarına karşı İslam alimleri, bunların bozuk ve eksik olduklarını düşünmüş ve ''bozuk felsefe ve fikirlere verilen cevaplar'' prensibi ile yeni bir ilim dalı ortaya konmuştur; Kelam ilmi... Kelam ilminde ilk yazılı eser, İmam-ı Azam (Ebu Hanife) tarafından yazılan Fıkh-ul-ekber'dir. Bu ilim alanında yetişmiş iki önemli alim söz konusudur; birincisi, Ebu Mensur Matüridi ki kendisi Hanefi mezhebinin temsilcilerinden biri olarak kabul edilir.  Diğer alim ise, Şafi mezhebinin mensuplarından olan Ebül Hasen Eş'ari'dir. Bu iki alimden sonra gelen diğer ilim insanları, bu iki ismin koymuş olduğu sistem ve metodoloji üzerinden çalışmalarını sürdürmüşlerdir. Kelam alimlerinden biri de ismi çokça telaffuz edilen ve duyulan İmam-ı Gazali'dir.

Abbasiler devrinde, dini bilgi, birikim ve donanım anlamında iyi yetişmiş İslam bilginleri vardı. Bu alimler mezhep sahibi olmakla birlikte ''mutlak müçtehit'' sıfatını alabilmiş büyük imamlardı. Her birinin içtihadlarından (görüş ve kanaatlerinden) meydana gelen hükümlere, o alimin mezhebi denildi. O dönemde, mutlak müçtehid sıfatını alabilmiş din adamı sayısı günümüzde bildiğimiz üzere dört tane değildi. Bu alimlerden çoğunun görüş ve kanaatleri (mezhebi) kitaplara geçirilmediği için unutuldu. Bu nedenle, yalnız dört büyük İslam bilgininin içtihadları, öğrencileri tarafından kaydedildiği için günümüze kadar gelebildi ve müslümanlar arasında yayıldı. Bu alimlerden başka mezhep sahibi olabilmiş başka bir din bilgini de çıkmadığı için şuan Sünni Müslüman aleminde mezhep sayısı dörttür.

Abbasiler'in ilk asrında; Küfe ve Basra'da iki büyük medresede (üniversite)  nahiv ilminin (edebiyat, dil bilgisi, cümle bilgisi) temellerini atan alimler yetişmiştir. Bunlardan en meşhur olanları; İsa bin Ömer es Sakafi, Ebu Amr bin El-Ala, Halil bin Ahmed, Ahfeş, Sibeveyh, Yunus bin Habib, Ebu Cafer er-Resasi, Kisai ve Ferra'dır. Halil bin Ahmed ise daha sonra, edebiyatta, aruz bilgisi ve ilminin temellerini atacak isim olacaktır. Diğer bir Arap edebiyatçı Abdullah bin Mukaffa, Beydaba'nın, Kelile ve Dimne adlı eserini Arapçaya çevirmiş ve bu eser, Arap edebiyatının ilk nesir (ölçüsüz/düz yazı) örneklerinden biri olarak kabul edilmiştir.

Yabancı kaynakların Arapçaya tercüme edilmesi sırasında eksik, yanlış veya hatalı görülen konulardan bazıları da matematik ile ilgiliydi. Yapılan bu tercüme eserlerin yetersizliği tespit edilince yeni usuller ve konularla beraber Harezmi tarafından cebirin, Bettani ve Ebü'l Vefa tarafından trigonometrinin temelleri atıldı. Sayılar ve ondalık kesirler ilk defa ortaya konuldu. Sabit bin Kurre tarafından kardeş sayılar formülü keşfedildi. Kerhi ve Kaşani, iki, üç ve dördüncü kuvvetten sayıların toplama formüllerini ortaya koydu. Kuzey Afrika'da sıfır rakamı kullanıldı.

Gıyaseddin Cemşid Kaşani tarafından ilk defa binominal denklem çözüldü. Ebü'l-Vefa tarafından sinüsün, İbn-i Hüseyn tarafından kinamatik metodunun, İbn-i Yunus tarafından logaritmanın, Kaşi tarafından ondalık kesirlerin keşfi yapılmıştır. Kitab-ül-fahri adlı çalışma ile nümerik sayılar bilimi ilk kez ortaya kondu. Kaşani, Pi sayısını (çemberin çevre uzunluğunun çapına oranı) doğru olarak hesapladı ve ilk hesap makinesinin icadı da kendisine aittir. Biruni'nin, Mekalidu ilm-il-hey'e adlı eseri, dünyada trigonometri konusunda yazılmış olan ilk eserdir. Biruni, aynı zamanda, günümüzde kimya alanında; maddenin yoğunluğunu/özgül ağırlığını ölçmekte kullanılan piknometre cihazının ilk mucididir. Kendisi, yaşadığı dönemde bu aleti ''konik alet'' olarak isimlendiriyordu. Biruni'nin, astronomi dalıyla ilişkili olan jeodezi  ilminin kurucusu olarak ifade edildiğini de ilave edelim.

Abbasiler döneminde, tıp alanında da gelecek yüzyıllara ışık olacak gelişmeler yaşanmıştır. İbn-i Nefis Ali bin Ebi'l-Hazm'ın, kanın dolaşımını keşfetmesi, bu ışığın ilk parıltılarından biridir. Kindi'nin, psikofizyoloji ilmini kurması; Risale fi ma'rifet-il-kuvvet-il-adviyyet-ül-mürekkebe adlı eserinde bu bilimin temel kanunlarını yazması, söz konusu ışığın daha yüksek bir enerjiyle İslam uygarlığını aydınlatmasına neden olmuştur. 

Sonuç olarak: Müslüman coğrafyalar, günümüzde havası solunan ve tüketilen bilimsel, teknik, kültürel, sanatsal ve ilmi dinamiklerin, temellerinin atıldığı toprakların büyük bir bölümüydü. Bu konuda İslam medeniyetlerinin sunmuş oldukları katkılar ve ürettikleri değerler su götürmezdir, realitedir; bir gerçektir. Ali Şeriati'nin ifadesiyle, ''Öze Dönüş'' bu coğrafyanın en temel ihtiyacıdır. Yine, çağın önemli bir entelektüeli Ali Şeriati'nin başka bir sözüyle noktalayalım: 
'' 'Okuyun' diyor 'okuyun' çünkü mürekkebin akmadığı yerde kan akıyor''





Kaynak:


İslâm Tarihi Ansiklobedisi 1. Cild / Türkiye Gazetesi

İslâm Âlimleri Ansiklobedisi 1. Cild / Türkiye Gazetesi

Bilim ve Teknik Dergisi / TÜBİTAK / S.517

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Marshall-Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Likidite Tuzağı Nedir