Kozmik Tehdit !

                         

Türlerinin tükenme riski ve tehditi ile karşı karşıya kalan Dünya dışı canlı formu  Andromedalıların, yaşam ve nesillerini idame ettirebilmeleri için artık tek bir çareleri kalmıştır; tükenmek üzere olan enerji/yaşam kaynaklarına iyi bir alternatif olan insan/human kök hücresi örneğini ele geçirmek ! 
Amaç; sahip oldukları ileri bilim-teknik (teknolojik) ve derin ilmî (bilimsel) imkânlarla; insan geni ile kendi genlerini karıştırarak melez ve yarı organik (yarı insan-triborg) bir canlı türü olarak hayatlarına daha dayanıklı, daha sağlıklı ve uzun ömürlü devam edebilmek...  Bu amaçlarını "Hom-Alien Projesi" olarak adlandırıyorlardı ve hayati öneme sahipti.



Hom-Alien projesi kapsamında, Alien ırkının ele geçirmek istediği insan hücresi modeli.




Uzun uğraşlar ve araştırmalar sonucu Alien ırkı (Andromedalılar), kendileri için hayatî öneme sahip uygun enerji kaynağının, ancak ve sadece kendi bulundukları Andromeda Galaksisi'nden yaklaşık 2,5 milyon ışık yılı (1 ışık yılı yaklaşık 10 trilyon km'dir.) uzaklıkta bulunan Samanyolu Galaksisi'ndeki Dünya gezegeninde olduğunu saptarlar. Bu enerji türü, onlara göre insanoğlunun bizzat kendisidir. Yapılan Ar-Ge sonucu Alien ırkı, Dünya'ya yönelik İşgal ve istilâ hazırlığına başlama kararı alır. Karar, ''Olağanüstü Hal Eylem Plânı'' adıyla ivedilikle yürürlüğe konur.


Andromedanların istihbari faaliyetlerde kullandıkları Kozmik Göz...



Dünya'ya yönelik saldırı hazırlığının bilgisi, radyo dalgaları ve Dünyalıların sahip olduğu diğer kozmik ileri istihbarat teknikleri ve teknolojisi sayesinde Dünya'daki ilgili kurumların eline geçer ve bu bilgi, "Evrensel Olağanüstü Acil Durum" uyarısı ve bildirimiyle uluslararası kamuoyuyla da paylaşılır. Bu gelişme neticesinde tüm dünya şoktadır ! Bu gelişmeler karşısında tüm dünyada hayat durma noktasına gelmiş; askeri teknikler bakımından daha ileri bir medeniyetle karşı karşıya gelecek olmanın verdiği derin ümitsizlik, umutsuzluk, endişe ve gizlenemeyen korku duyguları, insanoğlunun içinde bulunduğu şok halini ve donukluğu her geçen sürede daha da arttırmıştır.




Kendilerini bekleyen hayatî tehlikenin nasıl sonuçlanacağı, insanoğluna göre gün gibi ortadadır ve kaçınılmazdır. Artık Dünyalıların  yapabildiği tek şey, kurban psikolojisi ile sadece çaresizce beklemek; hissedebildiği duygular ise, yine sadece stres ve korkudur. Fakat; Dünya'nın ve insanlığın maruz kalabileceği olası olağandışı hayatî tehditler ve saldırılar karşısında; bu öngörülemeyen dışsal uluslararası güvenlik risklerini bertaraf etmek üzere; Nato ve Birleşmiş Milletlere bağlı özel eğitimli, tam donanımlı, otomat/robotik sistemlerle desteklenen ve "Stratejik Güçler Birliği" (Strategic Union Of The World) olarak ifade edilen Dünyalı askerî unsurların varlığı, herkesin yüreğine su serpmiş; insanoğlunun üzerindeki ölü toprağını ve ümitsizliği söküp atmıştır !


İlk Temas.
















Andromedan. Sınıfı: Öncü Birlik


Birçok coğrafyada; neler olacağını endişe ve korku dolu gözlerle bekleyen Dünyalılar, beklenen ve tüyler ürperten bu taarruza  hazırlıksız yakalanır; Saldırılar başlamıştır... Geldiklerini hissettiren şey ise, kadın ve çocukların doğal bir refleks olarak gökyüzüne yükselen ve herkese korkuyu iliklerde yaşatan çığlıkları olur; Hayatın durağanlığını, donukluğunu, üzerindeki ölü toprağını ve endişeli bekleyişlerin neden olduğu hakim ölüm sessizliğini bozan ve yırtan çığlıklar...

Dünyalıların, beklenildiği üzere çok büyük kayıplar vermesinin, Andromedalılar için hiç bir önemi yoktur. Zira; "Hom-Alien" projesi için gereken numune/örnek kök hücre, az sayıda da olsa onlar için yeterlidir. Dünya'dan alacakları kök hücreyi, ihtiyaç olması halinde kendi sahip oldukları gelişmiş laboratuvar ortamlarında çoğaltma imkânına sahiplerdir. Dünyalılara karşı acımasız olmalarının ve onları kozmik haritadan silmek istemelerinin sebebi, doğaldır ki, Dünyalıların ileride kendilerine yönelik bir tehdit oluşturabilme ihtimalini ortadan kaldırma arzusudur.

Dünyalıların, aldıkları büyük darbe ve yara sonucu içinde bulundukları hâl ve durum, adeta  yaralı bir aslanın, etrafını saran sırtlanlara canla başla karşı koyarken gücünü kaybetmiş, takati kalmamış ve dili dışarıda bir şekilde bitap düşmüş vaziyetini anımsatır. Çaresizliğin ve korkunun bünyede yaratabileceği ve çok sık karşılaşılmayan duygu ve hormonâl değişimlerin hemen hemen hepsini yaşayan insanoğlu, yaşadığı bu duyguların neden olduğu yüksek adrenalin hormonu salgısı ve hayatta kalma refleksi/dürtüsü sebebiyle artık yavaş yavaş toparlanma emareleri gösterir; hayatta kalmak için tabii olmayan bir mücadele, gayret ve direniş ortaya koymaya başlar.

Dünyalıların tabii olmayan bu direnişi ve Andromedalıların, böylesine tuhaf ve yapısal olarak tanımlanamayan bir ırk ve askerî güçle daha önce hiç karşılaşmamış olmanın verdiği tecrübesizliği, Alien ırkının art arda büyük kayıplar vermesine neden olur. Alien ırkının aleyhine yönelik sonuçlar doğurmaya başlayan bu öngörülemeyen gelişmeler, bu büyük kozmik çarpışmanın seyrini de doğal olarak değiştirir.



Biyolojik bakımdan neredeyse tamamen farklı bir canlı formu olan Andromedalılar'ın, Dünyalılara karşı dezavantajı, sosyal ve duygusal becerilerinin zayıf olmasıdır. Bir zamanlar, ileri-gelişmiş bölge kolonisti hominid/insansı gruplar tarafından yönetilen Alien ırkı (topluluğu), sahip oldukları yüksek teknolojiyi kontrol edememeleri sebebiyle Android birimler tarafından tekno-darbeye maruz kalmış ve fiziksel    olarak yok olmuşlardır.


Fakat; tekno-darbe sırasında insanoğlunun fizyolojik özelliklerine ihtiyaç duymayan Androidler, beyinde meydana gelen ve insana (organizmaya) özgü biyokimyasal olayların gerçekleşmesini sağlayan önemli bazı organik nörolojik dokuları kendi işlemcilerine (elektronik beyinlerine) transfer etmişlerdir. Bu tür bir transfer şekli ve yarı organik beyin modeli uygulaması ve politikası, bünyelerinde ileriki zamanlarda uyumsuzluğa neden olmuş; bu uyumsuzluk da sahip oldukları işlemcileri olumsuz etkilemiş ve popülasyonda istem dışı kapanmalar/off durumu; diğer bir deyişle: "elektronik-ölümler" meydana gelmiştir.


Alien nüfusunun ciddi oranda azalmasına neden olan bu durum, fizyolojik olarak tamamen yapay ve elektronik mekanizmalardan; beyinsel olarak da yarı yapay/yarı organik işlemci sistemlerinden oluşan Androidleri yeni bir çözüm arayışına sevk etmiştir. Bu çözüm yolu onlara göre, insan kök hücresi yardımıyla bünyelerindeki organik yapı oranını arttırmaktır; yapısal olarak büyük ölçüde hominid/insansı bir form olarak yaşama devam etmek... Yapılan analiz ve tetkikler sonucu; gereken benzeşim oranı, Alien topluluğunun matematiğin giz ve mistik dünyasının bir unsuru olarak da gördüğü, kritik seviye, %68.1 olarak hesaplanır. -Bu arada kendi dillerinde bu oranı ''Fidias Eşiği''
Andromedan. Sınıfı: Kısa Devre.
olarak ifade etmekteydiler- Sonuç olarak, Anromedalılar, popülasyonlarının devamı ve sürdürülebilirliği için tersine evrim sürecini başlatmak ve hominid özellikleri olan kurucularına (ata formuna) genetik olarak benzemek ve geçiş yapmak zorundadır.


Dünyadaki kozmik ölümcül çarpışmalar her geçen zaman şiddetini arttırmakta; savaşın seyri ise, yine her geçen süre Dünyalılar lehine cereyan etmektedir. İbrenin Dünyalılar lehine dönmesinin en önemli sebeplerinden biri, kuşkusuz, Dünyalıların sahip oldukları askeri araç ve donanımları için kullandıkları yakıt türüdür. Bu yakıt Biyoyakıt olmakla birlikte genel anlamı itibarıyla Dünyalılar bunu Biyoenerji kavramıyla ifade ediyorlardı. Biyoenerjinin üretilmesinde kullanılan malzeme ise Biyokütle denilen maddelerdi. Dünya atmosferine saldığı sera gazından (karbondioksit, su buharı ve metan gazından) ötürü, yer altından çıkarılan kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil yakıtlarla benzer nitelikler taşısa da, kullanıldığında daha etkin, efektif ve verimli sonuçlar doğurmaktaydı.




Askeri sistemlerde kullanılan biyoyakıt, onların yıpranma/amortisman miktarlarını azaltmakta ve savaş gibi acil ve kritik durumlarda daha dayanıklı bir şekilde uzun süreler kullanılmalarına olanak sağlaması bakımından stratejik bir önem kazanmaktaydı. Dünyalıları, Andromedalılar karşısında avantajlı duruma getiren diğer bir neden ve gelişme ise; İnsanoğlunun, sahip olduğu HAARP (Yüksek Frekanslı Etkin Kutup Işıkları Araştırma Programı) teknolojisi ve tesisleri sayesinde; Dünya'yı çevreleyen İyonosfer ve özellikle Manyetosfer katmanlarının farklı elektromanyetik spektrumlar (ışığın farklı dalga boylarıyla) güçlendirmesi neticesinde Alien ırkının atmosfer dışından alacağı askeri desteği kesmiş olmasıydı.


İyonosferin ve manyetosferin güçlendirilerek adeta bir kalkan olarak devreye sokulması, Alien ırkının aynı zamanda, deyim yerindeyse kapana kısıldığı anlamına gelmekteydi. Artık Andromedalılar, ne dışarıdan destek alabilme ne de atmosfer dışına çıkabilme imkanına sahipti. Bunun yanı sıra, Andromedalılar, yapısal olarak çoğunlukla elektronik sistemlerden meydana geldiği için, enerji kaynağı olarak yıldız ışığı ve ışınlarını kullanmaktaydı. Dolayısıyla, Dünya'nın, etrafında döndüğü yıldız olan Güneş, bu bakımdan, -Dünya'da bulundukları süre içerisinde- Alien için bir yaşam kaynağıydı. Fakat Dünya atmosferinin güçlendirilmiş elektromanyetik kalkanlarla dışarıya ve içeriye kapatılması, Güneş ışınlarının Dünya'ya ulaşamamasına neden oluyordu. Bu durum ise, Andromedalılar için hayati bir risk taşımaktaydı. 


Yaşanan bu son gelişmeler; Dünyalıların, savaş öncesi aldıkları istihbari bilgileri çok iyi değerlendirdiğinin ve dersine iyi çalıştığının bir göstergesiydi. Düşmanını çok iyi analiz etmiş olan Dünyalılar, zekice uyguladığı askeri teknik ve stratejilerle düşmanına darbe üstüne darbe vurmaktaydı. Dünya atmosferindeki güçlendirilmiş katman, manyetosferin bir özelliği de, Alien ırkına göre fiziksel/atomik/parçacık düzeyinde ''anti'' özellikler taşımasıydı. Bu şu anlama geliyordu: atmosfer dışına çıkmak arzusuyla kaçma girişiminde bulunan Andromedalılar, hakkında hiçbir fikirlerinin olmadığı manyetosfer tabakasına temas etmeleri halinde, madde-antimadde birleşiminden kaynaklanan anlık yok oluşlar meydana geliyordu. Manyetosfere temas eden her kim varsa, yok oluyordu.


Andromedalılar, askeri unsurlarının büyük bir bölümünü, Dünyalıların zekice planladığı ve adına anti kapan dedikleri pasif/defansif silah modülü nedeniyle kaybetmişti; Ta ki, Androidler bu tuzağın farkına varıp yeni bir savaş ve harekat stratejisi ve algoritması geliştirene kadar... Şunu da hatırlatmak gerekir; madde ve antimadde birleşimi sonucu devasa miktarlarda ölümcül bir enerji açığa çıkar. Açığa çıkan bu enerjinin kendileri için de ölümcül bir risk oluşturabileceğini önceden tespit eden Dünyalılar, 
''Vanta Black'' adındaki özel bir malzemeden tasarlanmış elektro-savar mobil platformları Dünya yörüngesinde daha önceden konumlandırmıştı. Bu platform, açığa çıkan enerjinin %99.965'ini soğurabiliyor, elektromanyetik dalgaların çok büyük bir kısmını absorbe edebiliyordu.


Androidlerin stratejik ve askeri bakımdan zayıf  kalması; Dünyalıların bir bir uygulamaya koyduğu sistematik hamlelere karşı hatalı ve yanlış algoritmalarla cevap vermesi; diğer taraftan Yıldız (Güneş) enerjisinden mahrum kalmış olmanın yarattığı problemlere karşı da çözüm üretememeleri, savaşın kontrolünün tamamen Dünyalılara geçmesine zemin hazırlayan nedenler olmuştu. Güneş ışınlarının Dünya'ya ulaşamaması sonucu karşı karşıya kalacakları hayati risklerin de farkında olan ve öncesinde önlemini alan insanoğlu, bu sorunu da, savaş sırasında ''Mortulum'' adını verdikleri; özel olarak tasarlanmış; içinde uzun süreler Güneş enerjisini saklayabilen ve Yapay Güneş Teknolojisi sayesinde mini paneller yardımıyla enerji üretimi de yapabilen askeri kostümler giyerek çözmüştü. 



Mortulum. Karadeniz Bölgesi'ne has ''Peştemal'' kumaşından özel olarak üretiliyor.




Sonuç olarak; yapay zeka/Androidler yanılmış, hata yapmış ve yaratıcıları (Alien ırkının ilk nesli) ile benzer nitelikleri olan insanoğluna karşı hiçbir varlık gösterememiş, hezimete uğramıştı. Hikayenin başında savaşın habercisi olan ve gökyüzünde yankılanan kadın ve çocukların iliklere kadar nüfuz eden ürpertici çığlıkları, yerini sevinç, mutluluk ve neşe dolu bir atmosfere bırakmıştı. Dünyalılar, tarih kitaplarına altın harflerle kazınacak bu destanı; hak edilmiş bu kozmik zaferi,  
''bilgi güçtür!'' nidalarıyla;
Güney bölgelerinden ithal ettikleri ve anaerobik (oksijensiz) ortamda hurma suyundan üretilen geleneksel içecekleri ''Ziben'' eşliğinde kutlamaktaydı.



                                                                          

                      ''Bilgi Güçtür !''



                                                                                                                           

                                Kurgu (?)Oğuz Alibaşoğlu








          

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Marshall-Lerner Koşulu ve J Eğrisi

Likidite Tuzağı Nedir

ABBASİLER DÖNEMİNDE KÜLTÜR, SANAT VE (B)İLİM